Şu bir gerçek ki, dünyada ki toplumsal, ekonomik ve siyasal her değişim, her karar ve her devinim doğal olarak ülkemizi de en derin şekilde etkilemektedir.
Yaklaşık olarak 1980'lerde dünya Kapitalizminin büyük devleri; dönemsel bunalıma girmeye başlamışlardır. Kapitalizm yapısı gereği dönemsel bunalıma girer. Bu banalımı aşmak için insanlığa büyük bedeller ödetir. İşte Merkezi Kapitalist Ülkeler, 1980 bunalımından çıkmak için daha önce bilinen yöntemlerden daha farklı bir yöntem geliştirdiler. Bu defa "Sermaye Birikimlerini" sağlamak için yeni bir paradigma (model) uygulamaya koydular.
Bu paradigmanın en önemli yanı, insanların kulağına hoş gelen ve bilinçlerini okşayan bir kavramlar bütünselliğinden oluşmasıydı.
YDD (Yeni Dünya Düzeni) Globalizm, Entegrasyonalizm; Liberalizm...vg. Bu kavramlar insanlığın gönüllerinde ve bilinçlerinde güzel duygular oluşturuyordu. Merkezi Kapitalist (Emperyalistler) devletler bu kavramları bilerek kullanıyorlardı. Bu kavramları kendi yararları için dillendiriyorlardı. Bunun için her ülkede kendilerine yakın, sol'dan ve Sağ'dan insanları bulup, kendi modellerini gerçekleştirmenin yolunu , yöntemini mükemmel bir şekilde uyguluyorlardı.
Biçimsel olarak bu söylemler çok hoştu. Bu söylenenlerin içeriğini genişletmek içinde kimsenin ret edemiyeciği söylemleri kendi yandaşları aracılığıyla sürekli gündemde tutmasını bildiler.
Neydi bu söylemler; "İnsan Hakları, Özgürlük, Özlleştirme, Girişim hakkı, Rekabet, Bireyin Kutsallığı, İnançlara saygı, Sekülerizm....bv. herkesin hemen kolaylıkla evet diyeceği güzel sözler. Sözler diyorum , bugün geldiğimiz noktada gerçektende bunların sözlerden ibaret olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Peki bu modelin özü neydi; YDD paradigmasının özü; gelişmekte oaln, azgelişmiş ülkler ile, sosyalist ülkelerin dağıtılması ve bu yöntemle kendilerine büyük pazarlar açılmasının yolunu açmaktı. Teknoloji üreten,ve bunu kendi tekelleri bünyesinde tutan gelişmiş ve zengin Kuzey ülkeleri; yukarıda sözünü ettiğim (Azgelişmiş, yoksul ülkelerle, Sosyalist Bloku) ülkeleri parçalamk ordaki büyük pazarı ele geçirmek amacıyla bu modeli uyguladılar. Ve bunda da başarılı oldular.
Peki YDD ne getirdi. İnsanlığa büyük yoksulluk, yoksunluk,kıtllık, bölgesel savaşlar; etnik ayrımların, dinsel örgütlerin artması ve tarikat kültürünün yerleşmesi; sınıfsal çelişki yerine, etnik ve inançsal çelişkinin öne geçirilmesi; varoş kültürünün (arabesk) geliştirlmesi ve bu yolla insanların kendilerine yabancılaştırılması; bölgesel çelişkişleri arttırması ....ve bu yolla üniter devlketleri zayıflatarak onların parçalanmasını, küçülmesini sağladı. Parçalanmaya kariı direneleri de zayıf düşürdü. (Türkiye örneği).
Bu konuda çok büyük başarılar elde ettiler. Yugoslavya bu yöntemle paarçalandı. Sovyetler Birliği darmadağın edildi. Afganistan Kan çölüne çevrildi. Irak Küçük merkezlere bölündü. İran ve Türkiye'nin parçalanması için eller ovuşturulmakta. Bu gerçekler ortada ilken daha ne kadar Emperyalistlein dayattığı anlamda bu kavramlaraın sihirli çekiciliğne kapılacağız. Bu gerçekleri ne kadar sonra göreceğiz.
Dünyada hiç bir zaman bir Emperyal ülke, bir başka ülkeye asla özgürlük ve demokrasi götürmemiştir. Emperyal güçlerden ülkemiz için "Demokrasi ve Özgürlük" bekleyenlerin bu ilkeyi iyi algılamalarını özellikle diliyorum.
Peki onlar için özgülük neydi; Kurumları ve kuralları dışlayan ve var olan ayrımcılığı körükleyerek, farklılıkarı arttırmak ve bu konuda toplumsal baskıyı azaltmaktır. İsteyen istediği davranışı yapacak, ama kimse dokunamayacak. İşte şu an geldiğimiz nokta burası. Sokaklar cinayetten geçilmiyor.
Liberalizm, Özelleştirme ve Bireyin kutsallığı anlayılşıyla; var olan toplumsal kurumlar dağıtıldı, KİT'ler önce laçkalaştırıldı ve sonra haraç-mezat elden çıkarıldı. Özel girişimcilik adı altında halkın var olan ekonomik değerleri çarçur edildi. (Bankerleri düşünün). Bankerler Liberalim ve Bireyin kutsallığı adına destek gördü. Oysa o dönemde çalışanların ücretini "Yüksek Hakem Kurulu" belirliyordu.
Demokrasi söylemiyle, bugün dinsel ve tarikat örgütlenesinin sağlandığını gören göz ve algılayan her beyin farkedebiliyor. Ama bu ilke çalışanların, yoksulların özgürlüğünü sağlayamıyur. Ekonik anlamda güçsüz olanın özgürlüğü sadece sanal almede olabilir. Önce yoksullaştır, sonra özgürlük kavramıyla, insanlara sanal bir dünya yarat, bu yaratılan sanal dünyada da, var olan bütüselliği parçalamak yönünde kullan. İşte Emperyalizmin Demokrasi ve Özgürlük anlayışı budur.
Günümüzde bu gerçeklik yaşanırken, elde avuçta olanlar elden çıkarılmışken, etnik ve dinsel örgütlenme artmışken, sınıfsal bilinç yerine, ümmet bilinci gelişmişken ve bu ülkenin parçalanmış haritaları emperyal ülkeler tarafından açıkça ilan edilmişken bizler bu ülkenin solcuları; geçmişte "Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın Bağımsızlık " diyen ilericiler ne yapacağız. Hangi politikları uygulayacağız. Emperyal ülkler kafaları, bilinçleri kaotik bir duruma soktu. İnsanlar bağımsızlığı bile küçümser oldular. Oysa her insan bile özünde bağımsız bir kimlik taşır. Bizler emperyal kartellerin, tröstlerin, ...baktığı gözlükten bakamayız.
Peki o zaman çıkış nerede. Bu sorunun yanıtını bir başka yazımda dile getirceğim.