Anadolu; Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bir geçittir. Bundan dolayı bir çok kültürlerin, bir çok uygarlığın merkezi olmuştur.
Anadolu’nun üç yanı denizlerle çevrilidir. Toprakları üzerinde irili, ufaklı bir çok akarsuyu, gölleri, dereleri bulunmaktadır. Verimli toprakları ve bol güneşi vardır. Girintili çıkıntılı kıyıları, büyük dağları, büyük ovaları, sırtları, yamaçları, ormanları, her mevsimi oluşturan atmosferi ve bol, bol meyve ve sebzeleriyle zengin ve verimli topraklara sahip güzel bir vatandır. Bu yapısıyla Anadolu insanları kendine çekmiş ve uygarlığın gelişmesine katkı sağlamıştır.
Mısırlılar Anadolu halkı için; “Denizin yüreğinde yaşayan insanlar” demişler. Sümerliler de “Sahildeki güneş bahçesinde yaşayan insanlar” derlermiş. (Kaynak; İskender Ohri; Anadolu’nun Öyküsü; Bilgi Yayınları. 4. Baskı; 1987 yılı; sayfa 14)
Çok eskiden “Asya” adı sadece Anadolu için kullanılıyormuş. Hititler Anadolu’ya “Assuva” Mısırlılar ise “İasiye” diyorlarmış. (Kaynak; Merhaba Anadolu; Halikarnas Balıkçısı 1. Bas. 1980 Bilgi Yay. Sayfa 11)
Homeros Anadolu’ya “Asia” diye söz etmiştir. Daha sonraları büyük kıtadan ayırmak için “küçük Asya “ denmiştir. (age)
Bizanslılar Anadolu’ya , Güneşin doğduğu yer anlamında, “Anatole” ismini koymuşlar. Türkler bu sözcüğü biraz değiştirerek “Anadolu” diye kullanmışlar. Ana- dolu yani gelen herkese bağrını açan, kimseyi reddetmeyen, onları besleyen, üreten, bir ana kucağı gibi, gelenleri kucaklayan, sahiplenen onları doyuran, koruyan bir anaç (kybele) olmuştur. Bu toprakların insanları birçok tanrı ve tanrıça yaratmıştır.
Dünyanın en eski uygarlığı Sümer ve Mısır uygarlığı olarak bilinir. Yazıyı ilk kullananların Sümerliler olduğu söylenir. Bu uygarlığın tarihi İ.Ö. 5000 yılları dolaylarıdır. Yani 7000 yıllık bir tarih.
1962 Yılında Konya yakınlarında bulunan Çatalhöyük’te yapılan kazılar sonucunda çok önemli buluşlar sağlandı. Öyle ki bu kazılar da İ.Ö. 7000 yıllarına (yani 9000 yıl öncesi) ait siteler ve evler bulunmuştur. Buralarda insanlar yerleşik bir toplum
oluşturmuş, şehirleşmiş, kentleşmiş bir uygarlıkla karşılaşılmıştır. Bu buluş da göstermiştir ki; Anadolu bugünkü bilgilerimize göre en eski uygarlığın yaşandığı topraklardır. Bu da bu toprakların ne kadar verimli, ne kadar üretken, ne kadar zengin ve ne kadar bereketli olduğunu tanıtlamaktadır. Yapılan kazılar sonucunda Çatalhöyük’te göçebelikten yerleşik düzene geçtikleri görülmüştür. Aynı zamanda bu dönemde hayvanların evcilleştirildiği, ağaç işçiliği ve dokumacılık yapıldığı tespit edilmiştir. Anadolu’nun bu ilk toplulukları ölülerini bina içlerine gömerlermiş. Bu insanlık uygarlığı açısından çok önemli bir adımdır.
Bu topraklarda, tarihin ilk dönemlerinde Hattiler (Kızılırmak çevresi), Hurriler (Maraş, Malatya yöresi), bu bölgelerde ayrıca Luvitler, güneyde Arzavalar gibi halklar yaşamışlardır. O dönemlerde bu topraklarda, maden işletmeleri (özellikle Tunç) ve büyük kervanlarla ticaret yapılıyordu. Toprak işlenip üretim yapılıyordu.
Daha sonraları Hititli’ler , Urartu’lar, Frigya’lılar, Lidya’lılar, Karya’lar, Likya’lılar, İonlar, Grekler,Miktaniler, Hattiler, Galatyalar, Luviler, Milet’liler,Kapadokya, Alişar,Troya’lılar, Roma’lılar, Bizans’lılar, Selçuklular, Osmanlı’lar...vs. gibi uygarlıklar yaşamışlardır.
Bu topluluklar ve uygarlıklar birbirlerine bir şeyler eklemleyerek büyük düşünce kalıplarının oluşmanı ve kendine özgü “Anadolu Felsefe”sinin doğmasını sağlamıştır.
Daha bir çok irili, ufaklı yaklaşık 30-35 uygarlığın gelip-geçtiği zengin topraklar alanı Anadolu.
Çok farklı inançların, çok farklı üretim zenginliklerinin, çok farklı dillerin konuşulduğu, çok farklı kültür harmanın bulamaçlaştığı topraklar. Büyük ve kalıcı sanat eserleri, özgün düşünce kalıpları, insanı merkeze koyan felsefi görüşleriyle ve güzel değerleriyle insanlığa örnek olan Anadolu. İsmine uygun uygarlığın anasısın sen. Ondandır bütün gözler üzerinde. Tarihsel boyutunda da, bu topraklar üzerinde her zaman büyük oyunlar oynanmıştır. Bugünde aynı oyunlar oynanmaktadır.
Anadolu , bu topraklar üzerinde yaşayan herkese analık eden, onları bir ana sıcaklığında kavrayan, onu ana gibi besleyen, koruyan, şefkat sunan, doyuran, can veren, yaratan,üreten,seven.....bir yaşam alanı, bir varlık alanı olmuştur.
Anadolu dünya uygarlığının ilk doğduğu, insanlık ışığının ilk parladığı ; güneşin, aydınlığın, tekniğin...ilk doğduğu yerleşim alanıdır. Uygarlığın anasıdır Anadolu.
Anadolu çok farklı insan topluluklarının uğrak yeri ve yerleşim alanı olmuştur. Belki de dünyanın hiçbir yerleşim alanı, bu kadar çeşitli, zengin insan topluluklarına mekan olmamıştır.
Anadolu çok zengin, çok çeşitli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli, çok tanrılı yaşamın bulunduğu bir yerleşim bölgesidir. Bu anlamda bu kadar farklılıkları kendisinde barındırmış ve bunları kendi özüne katarak çok farklı bir kültür ortamı var etmiştir. Bu Anadolu’nun özgün kültürüdür. Bu kültürün somut göstergesi “hümanizmadır”. Bu kültürün en büyük taşıyıcıları ozanlar olmuştur.
Bugün bu topraklar üzerinde; Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Rum, Ermeni ....gibi farklı insan gurupları birlik ve beraberlik içinde; Anadolu’luk bilinci içinde bir arada barış içerisinde yaşamaktadırlar. Bin yıllardır da yaşayarak gelmişlerdir. Alevi’si, Sünni’si, Çepni’si, Tahtacı’sı, ....bir zenginlik içinde bir arada bütünlük içinde yaşamayı sürdürüyorlar. Cami, Kilise, Sinagog, Cem evi....v.g. gibi inanç kurumları yan, yana durmakta ve bunlar bir çeşitlilik göstermektedirler. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar çeşitli toplum katmanının bulunduğu bir alan, bir bölge bulamazsınız. Bu toplum katmanları o kadar birbirlerinin içine girmişler ki; zamanla birbirlerine dönüşmüşler; akrabalılar, dostluklar, arkadaşlıklar kurulmuş ve bir çokları etle- tırnak gibi birbirinden ayrılamayan insanlar olmuşlardır. Anadolu insanı hemen her olay ve olguda birlik ve beraberlik göstermesini bilmişler ve birbirlerinden etkilenmişlerdir. Anadolu insanı kendi haline bırakıldığında birbirleriyle barış ve dostluk içinde, kardeşçe yaşamasını bilmiş ve bilecek bilince de sahiptir.
Anadolu aynı zamanda Tanrı’lar diyarıdır. Öyle ki hemen her doğa olayını yöneten bir tanrı vardır. Totemizm ve animizm egemen olmuştur Anadolu inancında. Anadolu Tanrı’ların anasıdır.
“ Bir arkeolog dostum; sohbetimiz sırasında, “Örneğin şu Çanakkale yöresini alalım” demişti. Toprağı biraz eşeleyelim, Çanakkale Savaşı’nda kalma mermilere rastlarsınız; sonra biraz daha eşeleyin Osmanlı ve Selçuklu eserleri; daha sonra Bizans eserleri, biraz daha kazın Antik Ege uygarlığının kalıntılarıyla; sonra Hititlerle de buluşabilirsiniz. Onun da altında kim bilir hangi yerleşim merkezleri gün ışığına çıkarılabilir.
Anadolu’nun neresine gitseniz durum aynıdır.
Anadolu uygarlığın beşiğidir. Bu topraklarda yerleşik yaşamın geçmişi MÖ 6-7 bine kadar iniyor. Yani neredeyse 10 bin yıl önceye... Dünyada uygarlık tarihi bu kadar derinlere inen başka bir toprak parçası daha var mı? Diye düşünüyor insan.
Anadolu’nun hemen altı, Dicle, Fırat havzası, Mısır, Çin, Hint,? Belki ....fakat şu güne kadar ki buluntular , bu alanda rekorun Anadolu topraklarında olduğunu gösteriyor
Bir özelliği daha var ki üzerinde yaşadığımız toprakların, başka yörelerle mukayese kabul etmez. O engin derinliğinin yanı sıra çeşitliliği. Hem de kesintisizlikle birlikte oluşan bir çeşitlilik. Bir uygarlıklar sahnesi Anadolu. Tarihin her döneminde Kuzeyden, doğudan, güneyden göç almış. Aç kalmışlar, gelmişler; soğuktan kaçarak gelmişler; Kuraklık canlarına tak etmiş gelmişler. Anadolu hepsine kucak açmış. O güzelim doğasıyla doyurmuş, ısıtmış, bağrına basmış hepsini. Ve bu gelenler yerleşmişler, uygarlıklar kurmuşlar. Hem var olan renklerle karışmışlar ve hem de var olan renklere renkler katmışlar Anadolu’ya Bu topraklar yüzlerce kavimden dem almış.
Anadolu halkı bu yüzden çok bilge bir halktır. Çok savaş görmüş, çok işgal yaşamıştır. Bu nedenle barışın değerini iyi bilir. Çok zulüm görmüş, çok acı çekmiştir. Ama boyun eğmemiştir; isyan geleneği vardır bu halkın. Anadolu halkı en zor koşullarda, dünyanın bütün zalimleri bile birleşip üstüne gelse, topuna birden başkaldırmaktan korkmayan bir halktır. Anadolu halkı ihtiyatlıdır, sakindir; ama bir damarına basılmayı görsün...bak ne yaman olur o zaman. Anadolu halkı onuruna çok düşkün bir halktır. Her toplum gibi büyük zalimlerde çıkarmıştır. Ama bütün bu zalimleri alaşağı edecek hareketlere önderlik yapan değme kahramanları da....Bilgeliği, yiğitliği, tarihin bu derinliğinden ve zenginliğinden gelir. (Kaynak; Eski Anadolu/Tarihsel ve Kültürel Süreklilik. Kürşat BAŞDEMİR; Kaynak Yay. 1999 Nisan; 136. Sayfa.; BİLİM Ve ÜTOPYA; Haziran 1999 60. Sayıdan aktarılmıştır.)
Önemli olan bu kadar çok toplumsal katmanların birliğini bozmadan, birlikte, barış ve dostluk içinde yaşamalarını sağlayacak koşulları veya ortamı sağlamaktır. Bölünen, parçalanan, amipleşen, küçülen değil; bütünleşen, birliği koruyan, birlikteliği sağlayan; zengin, üreten, ürettiğini adil pay eden koşulları var etmektir. Bu tavır aynı zamanda Anadolu gerçeğine uygun bir davranış olur.
Anadolu, ovası, ırmağı, denizi, ormanı, zengin bağ ve bahçeleri, verimli ve verimsiz toprak alanları, havası, suyu, güneşi ile çeşitli bol bitki türleri, irili- ufaklı hayvanlarıyla çok zengin bir Popülasyonu içermektedir.
Dünyanın en eski kültür ve sanat kalıtları Anadolu’dadır. Dünyanın ilk şairleri, ilk tarihçileri, ilk felsefecileri ... Anadoluludur.
İyonlar (uygarlık ve kültür açısından) gelişmiş insanlardı. Şiirin babası Homeros; Bilimin babası Thales; Tarihin babası Heredot ; Tıbbın babası Hipokrat; Kentçiliğin babası Hippodamos .... (Halikarnas Balıkçısı age. Sayfa 69.) Anadoluludurlar.
Bu oyunu bu topraklar üzerinde yaşayan; Alevi’si, Sünni’si, Kürd’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Ermeni’si, Rum’u...vs. hep birlikte, demokratik, laik, halkçı, ulusalcı, üretken ve paylaşımcı bir anlayış ve birliktelik örgüsü içinde aşabiliriz.
Kaynak; Tanrıların Vatanı Anadolu. (İsmet Zeki EYUPOĞLU)